Brezilyalı Çok Ünlü Film Yıldızı Bana Ne Dedi?

Rennert, New York’ta iki ay boyunca devam ettiğim dil okulu. New York’a geliş amacım olan NYU’daki ders saatlerim öğrenci vizesi almama yetmediğinden dil okuluna da devam etmek zorundayım. İlk başlarda homurdanarak gitsem de bu sınıfta çok keyifli sohbetler yapıyoruz, çok iyi arkadaşlar ediniyorum. Sınıf arkadaşlarım moda tasarımcısı, avukat, doktor gibi çeşitli mesleklerden ve çeşitli ülkelerden benim gibi öğrenci vizesine ihtiyaç duyan geçici New Yorklular.
Derslerim sabahtan öğlene kadar. Yine bir öğlen 16. kattaki sınıfımdan çıkıp o saatlerde genelde yoğun olan asansöre biniyorum. Ben ilk binenlerden biriyim ve acelesi olan öğrenciler hızla asansöre sığmaya çalışıyorlar. Bu sırada esmer, 30’larının başında ve oldukça yakışıklı biri, omzuna kolunu attığı bir kızla asansöre biniyor ve arkası bana dönük olarak tam önümde duruyor. Konuştuğu diğer kız asansöre binemiyor ama bizim yakışıklı ısrarlı, onu da çekiştirip içerideki herkesi sıkıştırarak asansöre bindiriyor. Bu çaba sırasında yakışıklının dirseğini oldukça sert bir şekilde midemde hissediyorum. Biraz bekliyorum, dönüp özür diler diye ama umurunda değil, biraz önce mideme giren dirseğinin ait olduğu kolunu asansöre yeni binen kızın omzuna atmış bile. Daralan alan nedeniyle de beni iyice sıkıştırmış durumda. Birine çarpıp özür dilememek, New York’ta pek alışılmış ya da kabul edilebilir bir durum değil. Trende, sokakta, mağazada, müzede en çok duyulan sözler “pardon, özür dilerim”. Kişisel mesafeye oldukça dikkat eden, temasın tacize girebileceği bilincine sahip New Yorklular bırakın çarpmayı, en küçük bir temasta dahi hemen özür diliyorlar. Bir dil okulunda öğrenci olduğu için New Yorklu olmadığını tahmin ediyorum bu yakışıklının ancak yabancısı da olsa bir süreliğine yaşadığı bir şehirde göre göre, duya duya kişisel mesafeye olan bu hoş duyarlılıktan nasibini almış olmasını umuyorum ama boşuna. Hafifçe omzuna dokunup biraz önce bana çarptığını, halen de beni sıkıştırdığını, biraz dikkatli olması gerektiğini söylüyorum, Omzunun üzerinden bana dönüp ukala bir tavırla “ben dikkatli biriyim” diyor, yanındaki kızlardan birine dönüp “değil miyim” diye de onaylatıyor. Bu hiç ummadığım cevap karşısında benim de susmaya niyetim yok. “O zaman daha dikkatli olman gerek sanırım” diyorum.  Yakışıklının az buçuk İngilizcesi daha fazla tartışmasına izin vermediğinden mi yoksa yanındaki iki kızın ve asansördeki yaklaşık on kişinin önünde bu şekilde uyarılmak istemediğinden mi bilmiyorum bir anda bana dönerek “sen aptal bir insansın” diyor. Ya da ağzından çıktığı şekliyle “You are a stupid person”. 
Karşımdakinin ya da benim, artık konuşarak bir yere varamayacağımızı anladığımız ama hala çok sinirli olduğumuzdan “aptal” diyerek farklı bir boyuta taşıdığımız bir konuşma herhalde en son ilkokul yıllarında başımdan geçtiğinden fena halde hazırlıksızım. Hem bu konuşma, yıllar öncesinde de kalsa antrenmanlı olduğum anadilimin dışında bir dilde gerçekleşiyor. Bu kısa şaşkınlık anında asansör de zemin kata ulaşıyor ve bana “aptal” diyen yakışıklı iki kolunun altında iki kızla çıkıp gidiyor.
Asansörde yaşadığım ve ancak ilkokul yıllarına ait olması gereken bu sahne beynimi de o yıllara götürüyor muhtemelen çünkü bütün öğleden sonra o sahneyi tekrar tekrar düşünüyorum, o sırada aklıma gelen güzel yanıtları veriyorum. Gece yatağa yatınca da uyumadan bir süre aklımı meşgul ediyor o gün yaşadıklarım.
Ertesi sabah, öğrenci sayısı dört ya da beşi geçmeyen sınıfımızda sabah kahvelerimizi içip sohbet ederken bir gün önce başıma gelen olayı anlatıyorum. Benden daha uzun süredir Rennert’te ders alan iki sınıf arkadaşım ve öğretmenimiz hemen kim olduğunu anlıyorlar bana aptal diyen kişinin. Brezilyalı çok ünlü film yıldızı! Kendini beğenmiş tavırlarından ve bana yaptığına benzer davranışlarından bütün okul yaka silkmiş film yıldızından. Brezilyalı sınıf arkadaşım mahcup bir tavırla özür diliyor benden, “O da Brezilyalı ben de, onun adına ben özür dilerim” diyor. Bu yaptığının karşılıksız kalmaması gerektiğine karar veriyoruz hep birlikte ve senaryolar üretmeye başlıyoruz, hepimiz çok heyecanlıyız. Yaş ortalaması 30’un üzerinde olan sınıfımızdan çıkan ceza önerilerini duyan hiç kimse bizim o yaşlarda olduğumuza inanamaz. Belki de hepimiz,  çocukluğun o rahatça ağız dalaşı yapılan, kavga edilen, küsülen ama hemen barışılan dünyasını özlüyoruz bir süreliğine.  Büyüdükçe daha politik oluyor ve dilimizi tutmayı öğreniyoruz. Ya da aklımızdakileri çocukluktaki gibi rahatça söylediğimizde sonuçlarının ne olacağını biliyor ve bunlara katlanıyoruz.
Üzerinden günler geçiyor, sınıfça ne yapacağımız da karar veremiyoruz, ben de bu tatsız olayı unutuyorum. Zaten bir daha da Brezilyalı çok ünlü film yıldızını görmüyorum ta ki okuldaki son haftamın Perşembe sabahına kadar. Sabah aynı asansöre biniyoruz, bu sefer asansör kalabalık değil, bizden başka iki üç kişi daha var. 16. katta iniyoruz, girişte soldaki ilk sınıf benim sınıfım. Sınıfın önünde yakalıyorum film yıldızını, “beni hatırladın mı” diyorum. “Tabi güzelim” deyip kolunu omzuma atmaya çalışıyor, bu adamın refleksi sanırım bu hareket. Kolunu itip “bana asansörde aptal demiştin” diyorum. O anda beni gerçekten hatırlıyor ve “şaka yapmıştım” diyor.  Yakışıklığını ve Brezilya’daki ününü okuldaki birçok kız üzerinde test etmenin güveniyle yine elini uzatıp sarılmaya çalışıyor bana. Bu sefer elini daha sert itip “kaç yaşındasın sen?” diyorum. Şaşırıyor, cevap vermesine fırsat vermeden “birine aptal demek ve sonra şaka yaptım demek ancak beş yaşında kabul edilebilir bir durumdur” diyorum. Brezilyalı çok ünlü film yıldızı iyice afallıyor, “özür dilerim, çok özür dilerim” diyerek sınıfına doğru yürüyor. Bizi sınıfın camından seyreden arkadaşlarımın alkışları eşliğinde kapıyı açıp sınıfa giriyorum. 


Ocak 2011

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder