Bir Fincan Joe

Birkaç Hollywood filmi seyretmiş olan herkes bilir; Amerikalılar bol bol kahve içerler. Evde, sokakta, arabada, ofiste, okulda, aklınıza gelebilecek her yerde. Bizim gibi, kahve içmenin keyifle, oturmayla ve uzun sohbetlerle eş tutulduğu bir kültürden gelenler için alışılmadık olsa da bir süre sonra insan kendini elinde sıcak kahve bardağıyla hızlı hızlı yürürken buluveriyor. Çünkü New York’ta hayat çok hızlıdır. New Yorklular için çoğu zaman oturarak kahve içecek zaman yoktur, zaten isteseler de Starbuckslar dışında oturarak kahve içecek yer de pek yoktur.

Amerika’nın birbiriyle rekabet içinde bulunan iki büyük kahve markası var. Birisi bizim de yakından tanıdığımız, Türkiye’de büyük şehirlerde neredeyse her köşe başında bulunan Starbucks. Diğeri ise yine Türkiye’de şubeleri bulunan ancak Starbucks kadar tutmamış Dunkin’ Donuts. Bunların haricinde Mc Donald’s, 7 Eleven gibi büyük zincirlerle birlikte nispeten küçük kahve dükkânları ile köşedeki bakkaldan sokaktaki seyyar büfelere kadar her yerde kahve bulmak mümkün.

Starbucks ve Dunkin’ Donuts iki büyük Amerikan markası olarak ve aynı zamanda başarılı pazarlama uygulamalarıyla sık sık NYU’daki pazarlama ve marka derslerimize de konu oluyorlar. Bu iki marka Amerikalıların gözünde neredeyse iki farklı uçta konumlanıyor. Starbucks’un sattığı gerçek kahve değil diyorlar, gerçek kahve için Donkin’ Donuts’a gitmelisiniz. Starbucks dükkânları eğlenceli, keyif ve rahatlama vaat ediyor. Dizüstü bilgisayarını, kitaplarını alan çalışmak için buralara gidiyor, oturup sohbet etmek, birini beklemek için ideal mekânlar. Starbucks’un en büyük eskisi ise fiyat politikası. Fiyatların Türkiye ile aşağı yukarı aynı olduğunu söylemek yanlış olmaz. Yaşanan son ekonomik krizden sonra New Yorklular satın aldıkları mal ya da hizmetlere ödedikleri tutarlar konusunda daha bilinçli ve duyarlı olmuşlar. Dolayısıyla kahve tercihinde de fiyat önemli bir rol oynuyor.

Amerikalılar bu kadar çok içtikleri kahveleri ile aslında pek de gurur duymuyorlar diyebilirim. NYU’da dersimize konuk olarak gelmiş pazarlama uzmanı Amerikalı bir konuşmacı sınıfta Türk ve Latin Amerikalı öğrencilerin olduğunu öğrenince, sizin kahvelerinizin yanında Amerikan kahvesinden bahsetmek haksızlık olur diyor. Bizim içtiğimiz kahve sizinkilerin yanında çamurdan farksız.

Sabah kahvaltısında Fransız avukat C. ile ben çay ısmarlarken Amerikalı arkadaşlarımız hemen atılıyorlar “Tabi ki çay içersiniz, siz Avrupalısınız”. Avrupalı olmak New York’ta bile çok ayrıcalıklı, Avrupa ile özdeşleştirilen her şey çok değerli.

Amerikalılar günlük konuşmada oldukça fazla deyim kullanıyorlar. Onlardan biri de Türkçe’de “benim tarzım değil, hoşlanmam” anlamına gelebilecek “not my cup of tea”. Amerikalı bir arkadaşıma siz fazla çay içmezsiniz ki, niye bu deyimde çay yerine kahve denilmemiş diye soruyorum. “Bilmem” diyor, “belki de daha havalı görünmek için.”

Son olarak bu yazının başlığının neden “bir fincan joe” olduğunu bilmeyenler için açıklayalım. Joe,  İngilizce kahve anlamına geliyor, ya da kahvenin takma adı.


Ocak 2011

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder